13 Aralık 2006 Çarşamba

Birikmiş Haberler

Çok ihmal etmişim blogumu, iş-güç, bir de nedense zaman zaman zorlanıyorum yazmakta.. Hemen aklımdakileri ufak ufak anlatayım..
Ufaklığın okul macerası güzel başladı ama 5 gün gittikten sonra şifayı fena kaptı, 2 günde zor düşürdüğümüz ateşin sebebi enfeksiyonmuş, muhtemelen okuldan kaptı:( Şimdi takvime bakıyorum tam 1 ay olmuş ve hala öksürüğü devam ediyor. Ama 7 Aralık itibariyle evimize daha yakın olan ve abimizin de daha önce gittiği kreşe ikişer saat gitmeye başladık. Abimizin öğretmenleri hala devam ettiği için onu da istediler ilk iki gün, değişiklik oldu Ona da.. Uzun lafın kısası güzel gidiyor şimdilik, umarım sıkılmaz.. Ancaaaakkk yoğun bir 2 yaş sendromu yaşıyoruz:( Meğer ne beter bir süreçmiş bu, büyük oğlumda hiç görmedik biz böyle şeyler, zaman zaman çok zorlanıyorum ve tükendiğimi hissediyorum. Bir huysuzluk, bir ağlama krizi, bir dediğim dedik durumları, sormayın:( Ama yapacak bişey yok, geçecek, düzelecek, bir arkadaşımın tabiriyle sabırmaktan başka çare yok:) Allah önce bakıcımıza -zira O bizden çok daha fazla vakit geçiriyor çocuklarla- sonra da bize sabır versin..

Benim paşa oğlum okuma-yazma olayını halleti sayılır, elbette sular seller gibi değil ama yine de bence kolay ve sancısız halletti bu işi. El yazısına alıştı, inanması zor ama şimdi bana düzyazının ne kadar zor olduğunu söylüyor:) Derslerine inanılmaz derecede sadık, ne ben böyleydim -en azından onun yaşındayken-, babası da değilmiş, kime çekti bilmem:) Fakat öğretmeni okulda olur olmaz sebepten çok ağladığını söylüyor ki kesinlikle gözümün önüne gelebiliyor oğlumun bu hali. Geçen gün koştururken sıraya takılıp düşmüş ve olay tam öğretmeninin gözüönünde olmuş. Bizimki sırada oturan ve efendiliği her halinden belli arkadaşının üstüne "neden bana çelme taktın" diyerek yürümemiş mi! Herne kadar 1. sınıfa gitse de gösterişi 4.-5. sınıf gibi, yani mazallah arkadaşına bir vursa çocuk cidden darbe alabilir:( Öğretmeni zor ayırmış bizimkini çocuktan, oğlum demiş, kendin takıldın sıraya, ben gördüm, arkadaşın yapmadı ki.. Bu sefer başlamış ağlamaya.. Öğretmen de kızmış, böyle bebek gibi ağlayarak sınfın huzurunu bozma, beni ve arkadaşlarını çok üzüyorsun demiş. Vayy sen misin bunu diyen, bu sefer iyice basmış yaygarayı, gidip elini yüzünü yıkamış da kendine gelmiş. Evde de benzer şeyler yaptığı için öğretmenin anlattılarını çok iyi tahmin edebiliryorum. Ertesi gün öğretmenine mektup yazmış, öğretmeni benimle de paylaştı bunu, sizinki bana tehdit mektupları yazıyor diye:) Bazı harfleri unutulmuştu ama özet olarak kağıtta şunlar yazıyordu "sen bana böyle söylersen, ben de bundan sonra seni sevmem:)))" hem güldüm, hem de medeni cesaretine şaştım oğluşun, yani bizim zamanımızda biz öğretmenimize böyle şeyler yazacaktık haaa, pehhhhhhh:))

23 Kasım doğumgünümdü:) Çok sevindiğim bir hediye aldım, eski bir arkadaşım ofisin yakınlarından geçerken uğramış ve doğumgünüm olduğunu duyunca yeni geldiği Venedik seyahatinden getirdiği çok hoş bir çift küpeyi cüzdanından çıkarıp bana verdi:) hep sevinmişimdir beklenmedik hediyelere, bu da beni pek bir şımarttı, mutlu etti. İşten çıkarken bir başka arkadaşımın gönderdiği çok güzel bir çiçekle karşılaştım:) eve gittim, evde de güzel bir çiçek, eşim almış:) Tam üstümü değiştirecekken eşim yok dedi, Fundalar çağırdı.. Funda ve Erdemle neredeyse çocukluğumuzdan beri tanışıyoruz, hatta tam olarak Erdemle ilkokuldan, Funda ile de ortaokuldan beri arkadaşız, 20-25 yıl gibi bir zamandan bahsediyorum, az değil.. Ve ne tesadüftür ki koskoca İstanbul'da altlı üstlü oturma şansına sahip olduk. Funda ve eşim plan yapmışlar meğer, bir güzel sofra hazırlanmış doğumgünüm şeferine, bir güzel pasta alınmış bana, ben mutlu olmayayım da kimler olsun, di mi ama?:) Çok keyifli bir geceydi, çoluk çocuk eğlendik..

Bir ay yazmayınca pat diye toparlayamıyor insan, ama özet (özet miiii???) bu kadar sanırım. arayı soğutmamak lazım, tembelliğe lüzum yok!