20 Mart 2007 Salı

AA SOBELENDİM!

Çok heyecanlıyım, blog aleminde ilk defa sobeleniyorum:) Hay Allah heyecan yaptım bak, aklıma da gelmiyor şimdi:) Başlıyorum Fikrimince, madem sobelemişsin:)
Aslında hiç ama hiç marka tutkum yoktur, yani o olmazsa olmaz diyebileceğim bir durum yok ama tercih ettiğim diyebileceklerim var tabii, neler mi?

1) BURGER KING severim mesela, bir sürü fast foodçu arasından kesinlikle tercih ettiğimdir, hele de soğan halkasını başka bir yerde yemem.
2) Carte Dor'un profiterollü dondurması ve MADO asla vazgeçemeyeceklerimdendir. Haagen-Dazs'ı o kadar methettiler, 2 topuna dünya para verip yedik, nerdeeee bizim Mado nerde Haagen-Dazs! ÖZSÜT'ün de pastalarının üstüne pasta tanımıyorum, neffisssler.
3) Jean giymeyi çok severim ben, mümkün olsa her ortamda giyerim. MAVİ JEANS şimdiye kadar içinde kendimi en rahat ettiğim markadır.
4)Uzun yıllardan sonra tenimle en iyi uyum gösteren fondötenleri MAYBELLINE'nin ürettiğini gördüm,bir de ellerim çok kuru olduğu için AVON'un gliserinli el kreminden vazgeçemem.
5) Çok param olsa evimin tüm elektrikli aletlerini SIEMENS ile değiştiririm ama çok pahalı be kardeşim, Arçelik'ten 900 Ytl ye aldığım bulaşık makinesinin aynı özellikte olanı Siemens'te 2100 Ytl idi!
6) Lekeler için eskiden Kosla kullanırdım ama son zamanlarda BİNGOLA alıyorum, hem daha yoğun hem daha etkili hem de daha hesaplı. (reklam gibi oldu:))

Mutlaka daha vardır ama aklıma başka gelmedi sabah sabah. Ben kimleri sobeleseemmmm, hımmm, Kuğuu, Sanemmm, Annelogggggg, sobeeeeee sobeeeeeee:)

17 Mart 2007 Cumartesi

Şiir..

Aslında pek sevdiğim söylenemez edebiyatın bu dalını, ama herkes gibi beni de etkileyen 3-5 şiir vardır.. Bunlardan en en en özeli Tahirle Zühre Meselesi.. Tüm üniversite yaşantım boyunca çalışma masamın üstünde durdu bu şiir, dara düştüğümde okurdum ve içimi rahatlatırdı.. Bu aralar Nazım Hikmet'in hayatını anlatan film Mavi Gözlü Dev'in gazetelerdeki haberlerini gördükçe 14-15 yıl önceki günlerim geldi aklıma.. Şimdilerde çok güzel bir el yazısıyla yazılmış, yıllarca masamı süsleyen Tahirle Zühre Meselesi'ni arıyorum evde, kesin atmamışımdır, çıkar bir köşeden..

TAHİRLE ZÜHRE MESELESİ

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
Hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,
Bütün iş Tahirle Zühre olabilmekte yani yürekte.
Meselâ bir barikatta dövüşerek meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken
Meselâ denerken damarlarında bir serumu ölmek ayıp olur mu?
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
Seversin dünyayı doludizgin ama o bunun farkında değildir
Ayrılmak istemezsin dünyadan ama o senden ayrılacak
Yani sen elmayı seviyorsun diye elmanın da seni sevmesi şart mı?
Yani Tahiri Zühre sevmeseydi artık yahut hiç sevmeseydi
Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.

Seni seviyorum aşkım..

13 Mart 2007 Salı

Dünya gerçekten çok küçükmüş!

Blog dünyasına adımımı Annelog un beni iteklemesiyle attım, hala da çok hakkını veremiyorum ama yine de başladım işte.. Aslıdan canım arkadaşım beni daha önceden de çok özendiriyordu ama o zamanlar işyerimizdeki 1/2 saatlik net kullanma hakkımızla bankada işlerimi mi halledeyim, gazetelere mi gözatayım yoksa blog mu yazayım bilemiyordum. Neyseki bu anlamsız kurala bir süreden beri son verdiler ve ben de rahat rahat kollarımı sıvadım.. Ama diyorum ya hakkını vermek için daha bir fırın ekmek yemem lazım:)
Annelog'un "her fırsatta mutlaka" gezdiği blogların arasından gözüme kestiklerimi de arada sırada ziyaret ediyordum, bunlardan biri de Asortik Krep ti. Asortik Krep ile yazışmamız 6 Mart'ta annesinin doğumgünü için yazdığı yazı ile başladı.. Öyle hoş ve duygulu bir yazıydı ki, ama beni ilgilendiren çok daha önemli detaylar vardı bu yazıda, mesela Kırklareli, mesela ebru sanatı, mesela mor renk.. Neden mi ilgimi çekti bunlar? Çünkü benim de babam Kırklareli'liydi, ben de ebru sanatını severim -nedense:)- , ben de mor renk hayranıyım.. hemen yorum yazdım kendisine, ondan da hemen cevap geldi, bir de baktık ki aramızdaki benzerikler bunlar sınırlı değil, Büyükçekmece, Çorlu, Silivri... iyisi mi dedik özelden yazışalım.. Oradan buradan derken önce hemen hemen aynı zamanlarda aynı yerlerde olduğumuzu anladık, ama bir ortak tanıdığımız çıktı ki bu tesadüfe sevinsek mi üzülsek mi bilemedik her ikimizde..

Öğrencileri O'nun için çok şey ifade ederdi, onlardan yıllar sonra haber almak, hele de öğretmenler gününde tebrik telefonlarını işitmekten çok büyük keyif alırdı..Aradan neredeyse 20 yıl gibi bir zaman geçtikten sonra hala dershanede öğretmenliğini yaptığı bir öğrencisinin onu hatırladığını ve dahası öğrencisinin lügatına "irdelemek" kelimesini yerleştirdiğini bilseydi gururdan kabarırdı.. Ama maalesef biz birbirimizi bulana kadar onun bunları öğrenmeye ömür vefa etmedi..

Evet, Asortik Krep rahmetli babamın öğrencisi imiş...Bu yüzden kendisinin bendeki değeri bütün blog yazarlarından çok çok daha farklılaştı..İyi ki anneciğine o güzel yazıyı yazdın sevgili Asortik Krep ve geç de olsa karşılaştık seninle..

Dünya hem küçük hem de tesadüflerle dolu, kimi zaman güzel, kimi zaman çirkin, kimi zaman da ne hissedeceğini bilemediğin tesadüflerle..

5 Mart 2007 Pazartesi

Telefonun Delikleri İçindeeeee

Ufak tefek parmaklari yüzünden

Bir bilseniz basimiza ne geldi

Küçük kardesimin yüzünden

diye başlayıp devam eden çocukluğumun o eğlenceli şarkısını, bizim ufaklık Poyraz'ın yaramazlıklarında ailece söyleriz. Ama cumartesi günü yaptığı bu şarkının tam hakkını verdi doğrusu!
İki oğlumu attım arabaya ablama doğru gidiyorum ki cebim çaldı, yeğenim Yiğit kuzenlerinin gelmesini dört gözle beklediği için dayanamayıp aramış nerde olduğumuzu sormak için. "Tamam teyzecim, Zincirlikuyu'dayız, 10-15 dakikaya kadar sizdeyiz" dedim. Telefon ve tüm elektronik aletlerin manyağı olan Poyraz tutturdu telefon diye. Nasıl ağlıyor, durduramıyorum, ben de verdim, nasılsa tuş kilidi var . 10 dakika sonra ablamların Levent'teki evinin önüne geldik. 2 çocukla yolculuk yapmanın, ya da vazgeçtim bir noktadan bir noktaya ulaşmanın nasıl zor olduğunu bilenler bilir:) işte bu karmaşayla karga tulumba arabadan indik,tam apartmanın önüne geldiğimde telefonun arabada kaldığını farkettim. Çocukları eve bırakıp arabaya döndüm, ama o ne,telefon yok!!! Allahım nasıl olur diyorum, bakmadığım delik kalmadı küçücük arabada ama cidden yok telefon! Ev- araba arasında 3 kez gittim geldim, belki yürürken falan düşürdük diye ama yok yok yok! Poyraz'a telefonu ne yaptığını sorduğumuzda da ceplerini gösteriyordu, tamam dedim cebine koydu, yürürken de düştü. Ne yapalım dedim kısmetten çıkmış (giden telefondan çok sim karta üzüldüm, onca telefon, resimler:()

Sabah olup arabaya binmeye yeltenirken olayın arkasındaki sis perdesi aralandı, ufaklığın oturduğu taraftaki cam 2 parmak kadar aralıktı! Sanırım trafikte canı sıkılan ufaklık manuel olarak açılan camdan benim telefonu atmış! Bunu farkettiğimde de dönüp tekrar sordum, ne yaptın oğlum diye, "kuşşş" deyip yukarlara baktı, yani kuşlar almış uçurmuş:) Gülsem mi ağlasam mı?

Ne yapalım kısmette güzel fotoğraf çeken bir telefon almak varmış. Teknoloji danışmanım Erdem'e bu telefonu bana aldırdığı için teşekkürler:)

3 Mart 2007 Cumartesi

Morpa Kültür Yayınları

Bu yıl ilkokula başlayan büyük oğlum için en büyük dileğim okumayı çok seven bir çocuk olması.. Çocuklarımın zeki olmasındansa aklını kullanmasını ne kadar istiyorsam, ders notlarının çok iyi olup da kitap okumayı sevmemelerindense, vasat ama elinden kitap düşürmeyen çocuklar olmalarını her zaman tercih ederim.
Okuma alışkanlığının aileden geçtiğine şiddetle inanıyorum, yani herşeyde olduğu gibi kitap okuma alışkanlığını da çocuklar etraflarından göre göre ediniyorlar. Benim ailemde ablam dışında kitap okuyan yoktu maalesef, bu yüzden ben bu eksikliğimi ancak aklım başıma geldiğinde yani üniversite yıllarında farkettim. Şimdi elimden geldiğince açığı kapatmaya çalışıyorum.
Bu eğitim-öğretim yılı başında çocuk kitapları hakkında araştırma yaparken bir arkadaşımın tavsiyesiyle tanıştım Morpa ile. Oğlumun ilk kitaplarını buradan ısmarladım, gördüm ki hem içerik hem de hizmet kalitesi harika! İnternetten alışveriş yaptığım hiçbiryer ertesi gün teslimat yapamazken Morpa siparişin üstünden 24 saat bile geçmeden oğlumun kitaplarını kapımızda ediveriyor:) Son olarak dün öğlen saatlerinde verdiğim siparişim biraz önce elime ulaştı. Bu kez her ikisi de 10'ar kitaptan oluşan iki kitap seti aldım oğluşuma, "Sihirli Ellerin Öyküleri" ve "Televizyon Çocukları", bakalım bunları da diğerleri gibi severek okuyacak mı? Ben şöyle bir göz gezdirdim, çok güzeller:)

2 Mart 2007 Cuma

Fazla söze ne hacet:)


Koptuğumun resmidir:) Bizim patronumuza böyle bir bahaneyle gidecek lüksümüzün olmaması sevindirici mi yoksa üzücü mü sizce?:))


Enjoy it!